Oktay ENSARİ
24 Temmuz’un düşündürdüğü
Yazı yazmak zor zanaat.
Kalemi eline alıp, kağıt üzerinde dolaştırmaya koyulduğunda…
Bilgisayar klavyesinin üzerinde oynayan parmakların, seni sürüklemeye başladığında.
Yelesini rüzgara ve kendi hızının insafına bırakan yılkı atı gibi koşturup, bırakmak istersin kendini uçsuz bucaksız yeşilliklerin çekiciliğine.
Yazarak düşünceni tıraşlayacak, yazarak çevrene faydalı olacak, yazarak derinlik algısıyla olaylara farklı yaklaşıp, toplum faydasına sunabilmenin labirentlerinde dolaşacaksın.
Zorluklar ve eksiklikler içinde yaşayanların buz tutan hislerini çözecek, önyargıların kapsama alanına girmeden olaylar karşısında pozitif olacaksın.
Tecrübelerin zihnimizde yer eden doğrularından feragat etmeden, kendine duyduğun saygıyı yitirmeksizin, eğilip bükülmeden kelimeleri doğrunun dili haline getireceksin.
Öğrendiğinden değil ,öğrenemediğinden korkacak, kendi insani hırslarını pusulan yapmadan, objektif olma ve uygulama becerini sergileyeceksin.
Siyasi güç, makam mevki ve para sahiplerini ilah yapmayacak, küçük hesapların yangınına odun olmayacaksın.
Düşüncenin yaşam suyu olan merak hissini hep koruyacak, lakin bu merakını koca-karı dedikodularının Brezilya dizisi kıvamına getirmeyeceksin.
Hayatın tezatlarının da bir anlamı olduğunu fark edecek, olayları tersten okuyabilme kabiliyetini belge ve bilgi ile süsleyeceksin.
Gerçekleri deforme edip tarihini unutturarak seni değersizleştirmeye çalışanlara karşı, kendi fikrini sebep sonuç ilişkisi eşliğinde üreterek dik duracaksın
Yazdıklarının kıyısından dahi geçemeyecek olan cahil cühelanın eleştirilerine gülecek, hele ki böylelerinden asla ve kata utanmayacaksın.
Duyarsızlığın ve bana neciliğin hazmı zor gerçeklerin anlaşılmaması için hammadde olarak sunulduğu modern zamanların, zamane çocuğu olmayacaksın.
Kimsenin kimseyi fark etmediği ve ortak payda da buluşabilme güdüsünü gittikçe yitirdiği çağımızda, ele aldıklarıyla fark yaratan olabilmeyi başaracaksın.
Bilmenin ve farkında olmanın beyin yükünü çıldırır boyutta üzerinde hissederken, başarısızlık deneyimlerin ve öğretici yenilgilerinden bir ders almayı, hattat gibi zihnine işleyeceksin.
Üzerini kalın bir yorgan gibi örten tembelliğin mahmurluğuna kapılmadan döneminin sorunlarını kavrayacak, bedeninin sol tarafında kan pompalayan organının sadece kalp değil, aynı zamanda inandığın halkın adına atan, deli bir yürek olduğunu iliklerine kadar hissedeceksin.
Kişiliklerine sahip çıkamayacak kadar menfaat girdabına kapılan akılların aklına şaşacak, akılların ötesinde olan Yaradan’ın varlığını bilerek hareket edeceksin.
Beşer olup şaşma hakkı, elbette klasik zaafımız.
Lakin yazarken; elin ister kaleme gittiğinde, isterse de klavyeye.
Hangi inançtan olursan ol.
Vicdanı ve namusu olan bir insan olman gerektiğini…
Unutmayacaksın.
★★★
Bu vesileyle birilerine göre basın bayramı , bize göre sansürün hala devam ettiği sadece bir anma günü olan 24 Temmuz’un, yıllardır bu mesleğin külfetini çeken, hurufat,pikaj döneminden bilğisayar ortamına gelinceye kadar yıllardır ekmeğini kovalayan,gece rüyasında gazetecilik görüp sabah gazeteci olmayan, aramıza ayrık otu gibi karışmayan,gazetecilik dışında 40 tarakta 40 bezi olmayan,eriştiği veya aldığı bilgilerle şantaj yapıp, cebini doldurmayan,kendini ve çalıştığı medya kuruluşunu birilerine paspas yaptırmayan ,önce ürküt ve korkut ,sonra cukkala anlayışından uzak olan, haberin namusu, kamunun yararı,sorgulayıcı, eleştirel gazetecilik yapan,tarafsızlık, kul hakkı, kalemin onurunu , haysiyeti ayaklar altına almayan ‘’ Kalemini kır ama sakın satma ‘’ anlayışındaki tüm meslektaşlarıma selam ve sevgilerimle nice 24 Temmuz’lar...