Hacı Osman YILDIZ
İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI
Hak ve özgürlükler alanını genişletici değişikliklerin yanında, kamu hizmetlerinin erişilebilir, hesap verilebilir, eşit, şeffaf ve adil bir şekilde sunulmasına ilişkin standartların yükseltilmesini hedefleyen Eylem Planı’nın uygulama takvimi Adalet Bakanlığı sitesinde yayınlanmıştır.
Söz konusu takvimde 1 aylık, 3 aylık, 6 aylık, 1 yıllık ve 2 yıllık süreler içerisinde faaliyete geçirilmesi düşünülen bir plan mevcuttur. Öncelikli olarak bu plana adalet bakanlığının sitesinden ulaşabileceğinizi önemle belirtmek isterim.
Söz konusu eylem planın da dikkat çekici elbette bir çok husus vardır. Söz konusu değişiklikler daha çok usule ilişkin olup, esasa dair çok fazla bir değişim dikkatimizi çekmemiştir.
"Usul, esastan önce gelir", "Usulsüz vusul olmaz" şiarlarını sonuna kadar kabul etmek ve desteklemekle birlikte söz konusu eylem planı ve dahi bütün kanunlar toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek için vardır. Toplum ceza evlerinde ki düzenlemeleri, yargılama aşamalarında ki aksaklıkları, kanun yoluna başvuru ve itiraz yollarında yaşanan sıkıntıları elbette ihtiyaç olarak görmektedir. Bu hususlar hakkında düzenleme yapılması elbette faydalı olacaktır.
Ancak işin esasına baktığımız takdirde elbette bütün sıkıntıları tek bir yazıda toplamak mümkün olmamakla birlikte belli başlı sıkıntıları ele almak istiyorum. Toplumumuzun kanayan yarası olan kadına şiddet noktasında eylem planı ile " Eşe karşı işlenen suçlarda ağırlaştırıcı sebep boşanmış eşi de kapsayacaktır." maddesi ile bu ihtiyaca cevap verilmiş olmayacaktır. Bu husus elbette yalnızca hukuksal bir problem değil toplumsal bir problemdir. Bu su götürmez bir gerçektir. Ancak toplumsal problemler de ancak "ADALET" ile giderilecektir. Boşanmış eşe karşı şiddetin önüne bu şekilde geçilmek istense de bu ceza artırım sebebi önleyici maalesef olmamaktadır. Bu yönüyle eylem planı bu ihtiyaca cevap verememiştir.
Bir diğer husus "Nafaka"hususudur. İnsanlar bu konu hakkında senelerdir bir düzenleme beklerken süresiz nafakanın artık asıl ihtiyaç sahiplerini tenzih ederek neredeyse bazı kimseler tarafından bir meslek haline getirilmişken bu husus hakkında bir düzenleme yapılmaması da bir eksiklik olmuştur kanaatindeyim.
Yine bir diğer husus "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması" hususudur. Eylem planında "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve müsadere kurumu gözden geçirilecek" demek suretiyle üstü kapalı bir plan açıklamıştır. Özellikle Asliye Ceza mahkemelerinde HAGB sanık hakkında hem lehe hem de aleyhe olacak şekilde adaletsizlik yaratmaktadır. Bunun iki temel örnek ile açıklayacak olursak toplumda " kavga da ederim, adamda yaralarım nasılsa 5 yıllık infaz veriyorlar" mantığı ile kurumun asıl amacı kötüye kullanılmış olmaktadır. Bir diğer husus mahkemelerde HAGB nin bir ceza gibi görülmemesi nedeniyle yine önemle belirtmek gerekirse özellikle Asliye Ceza Mahkemelerinde müşteki ifadesi ve rapor olması otomatik olarak HAGB kararı verilmesine neden olmaktadır. Kaldı ki bu husus değerlendirilirken de en ufak bir kızarıklığın dahi alınan raporlarda "Basit Tıbbi Müdahale" ile giderilebilir rapor olarak yansıdığı göz önüne alınmalıdır. Burada müşteki önceden ayarlayacağı bir ifade ile kendi koluna yada boynuna bir çizik atması ve ifade ile tutarlılık göstermesi neticesi sanığın HAGB kararı ile karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Bu durum bir koz olarak kullanılmakta ve sayın mahkemeler tarafından dikkate alınmamaktadır. Okurlarımıza yol göstermek değil açık bir adaletsizlik ortamını belirtmektir asıl gayemiz. Kaldı ki bu husus artık toplumun neredeyse tamamı tarafından bilinmektedir.
Her yıl binlerce mezun veren hukuk fakülteleri tüm okurlarımızın malumudur. Belki de dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan biriside budur. Neticede "Bir masa iki sandalye hukuk fakültesi" mantığı ile açılan hukuk fakülteleri; karar veren bir hakim, iddianame hazırlayan bir savcı, savunma makamı olan bir avukat yetiştirmektedir. Niteliksiz hukukçular demek hangi düzenlemeyi hangi yasayı çıkartırsanız çıkartın niteliksiz bir yargı demektir. Adalet çarkları paslanmış demektir. Adalete olan inanç bitecek demektir. Mülkün temeli sarsılacak demektir. 2 sene sonra hayata geçecek uygulamalar ile işsizliği azaltmak adına sürekli Hukuk Fakültesi açıp, avukat sayısında orantısız bir artış yaşanması bu sistemde geri dönülmez ve kapanmaz yaralar açacaktır.
Belki sayfalarca yazı yazılabilecek bir ihtiyaç konusu da mahkemelerin "KANAAT" kararlarıdır. "Şüpheden sanık yararlanır" ilkesinden şahsi kanaatim olarak hiçbir ceza avukatının artık bir umudu kalmamıştır. Mahkemelerde kesin, somut delil tartışması yapılmamakta ilkeler göz ardı edilmektedir. Yine bu hususta yalnızca eleştiri yapmak için tarafımızca belirtilmemektedir. Bir çok avukat "Şüpheden sanık yararlanır " ilkesini maalesef ki gülünç bulmakta işe yaramayacağını bilmektedir. Halbuki kanaatimizce ceza yargılamasının en temel ve en önemli ilkesidir.
Netice de toplum ihtiyaçlarına cevap verirken insanlara "ADALET" duygusunu hissettirecek, "kanunun kestiği parmak acımaz" inancını yeşertebilecek düzenlemeler haberler beklemekteyiz.
"ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR."