BİR FUTBOL MUCİZESİ: HİKMET KARAMAN’IN KAYSERİSPOR’U
Başlık ilk okunduğunda abartı gelebilir zira insanlar futbol mucizesi dendiği zaman net sonuçları düşünürler. İngiltere’de “Peri Masalı”nı gerçekleştiren Leicester City, Bayern Münih’i son dakika golleriyle yenip NouCamp’ta Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Manchester United ya da Euro 2004’de ipi göğüsleyen Yunanistan. Fakat bazen mucizeleri görmek için daha dikkatli bakmak lazım; Türkiye Süper Ligi 2018-2019 Sezonu’nda Hikmet Karaman’ın futbolcularıyla yarattığı mucize kesinlikle bir yazıya dökülmeliydi ve o süreçte kulüp tercümanı olarak orada bulunmak talihi dolayısıyla bu hikâyeyi ve baş kahramanı Hikmet Karaman hakkında naçizane gözlemlerimi belirtmem gerekti.
Beş yıla yakın futbol tercümanlığı deneyimimde birçok yerli ve yabancı teknik adamla çalışma fırsatı buldum ve Hikmet Karaman’ın sıra dışı karakteri, bitmeyen enerjisi ve öğrenme isteği, tahmin edilemez sürprizleri onunla çalışmanın aslında ne kadar keyifli ve öğretici olduğunu fark etmemi sağladı. Bu yazıda da bir tercüman gözünden hocanın kulüpteki altı ayını değerlendirme gayretine girdim.
Bir Aralık 2018; Ligdeki dört maçını kaybetmiş, bu maçlarda 13 gol yiyip tek gol atabilmiş birKayserispor var karşımızda… En kötüsü de takımda uluslararası kupalar kazanmış, milli takımlarda oynayan birçok büyük kariyerli oyuncu gerek önceki teknik direktör Ertuğrul Sağlam ile yaşanan kan uyumsuzluğu, gerek sakatlar gerekse de tüm ülkede baş gösteren döviz krizinin kulübe verdiği finansal zararın etkisiyle coşkusunu kaybetmiş, tabiri caizse evinden işine giden birer devlet memuru edasında idman yapıp maçlara çıkıyordu. Bir şeylerin değişmesi gerektiğini fark eden yönetim 0-2’lik Trabzon mağlubiyeti sonrası Ertuğrul Sağlam ile yolları ayırıp Hikmet Karaman ile anlaşıyordu. Haberi Altay ile oynanacak kupa maçı öncesi alan çalışanlar ve bazı futbolcular Hocanın şehir efsanesi haline gelmiş sert yapısı, eleştirel yaklaşımı, çok sinirli olması gibi başkalarından duydukları birtakım şeyleri konuşup neredeyse “Eyvah yandık” edasıyla konuşuyor, işlerin daha da zorlaşacağını düşünüyordu. Tabii bunlardan biri de bendim fakat zamanla anladım ki hocanın mükemmeliyetçi yapısı ve aslında herkesten potansiyelinin en üstünü çıkarma çabası belki de tembelliğe alışmış kültürümüze biraz ters ve bu söz konusu tembellik yüzünden insanlar hocayı hep çalışması zor biri olarak görmelerine sebep olmuş, geç de olsa hocanın nasıl biri olduğunu anladığım için şanslıyım.
İlk İdman ve Hocanın enerjisi
Altı Aralıkta hoca tesise geldiğinde tıpkı AlexFerguson’un “Teknik Direktör sadece futbolcuları değil, kulübü de yönetir.” sözünü doğrularcasına tesiste birçok değişikliğe başlıyor. Personelle bir dizi toplantı ve birçok detay; çay ocağının hijyeninden çalışma masalarına, kimyasal madde içeren oda spreyini yasaklamasına kadar belki kulağa çok basit görünen ama genel çerçeveden bakınca hocanın Alman kültüründen aldığı düzen ve intizamın yansımasını gösteren şeyler. Tesiste yeni bir şeyler oluyordu ve bu temelden başlıyordu. Hocanın ilk idmanı aslında Kasımpaşa maçında bir şeylerin değişeceğini gösteriyordu. Sanki yıllardır takımdaymışçasına etrafta müthiş enerjisi ve mimikleriyle hemen her futbolcuyla bire bir konuşan bir Hikmet Karaman… Konuşmaların içeriği en dikkate değer noktaydı aslında. Hoca takımda kaybolan özgüveni, her futbolcuyla o futbolcunun en iyi özelliğini ona hatırlatıp aslında ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu doğru örneklerle asla abartmadan anlatarak yeniden inşa etmeye çalışıyor, mağlubiyeti kanıksamış oyuncularına bu gidişata isyan ettirecekkıvılcımları veriyordu ve zaten sonrası malum; kıvılcım bir manada yangın oluyor ve takımı ilk devrenin son üç maçında yedi puan alıyordu.
Devre Arası ve Çıkmazlar
Bu alınan puanlara ve değişen havaya rağmen kulüpte idari açıdan işler hiç de iyi gitmiyordu. Rakipler beşer beşer transfer yaparken Kayserispor cezası yüzünden transfer yapamıyor ve bu da yetmezmiş gibi ligi iyi bilen Sloven milli RotmanAkhisarspor’a gidiyor, ligde ilk yarı iyi performans gösteren Bilal bel fıtığı oluyor, Akhisarspor ve Erzurumspor maçlarında eski günlerine göz kırpan AsamoahGyan sakatlanıyor, Varela maddi konularda yönetimle anlaşmazlığa düşüyor ve bunca sorunun arasında Hoca enerjisinden hiçbir şey kaybetmeden takımına ve çalışanlarına sahip çıkıyor, futbolcularına her zamanki enerjisini veriyordu.
Bu bağlamda madde madde hocanın bazı özelliklerine geçmekte fayda var:
Yılmadan çözüme odaklanma
Hoca sorunu büyütmekten çok en kısa yoldan çözüme giden bir yapıya sahip, karşısında takım kaptanı, başkan, tercüman, malzemeci de olsa eğer bir sorun varsa direkt o kişiyle kendine has tarzı ile konuşup çözme yoluna giden biri ve enerjisini her zaman “kontrol edebildiği” sorunlara harcıyor. Bir örnek verecek olursak ikinci devrede oynanan Fenerbahçe maçında hakem Umut Bulut’un attığı nizami golü iptal ediyor ve tam bir hengâme yaşanıyor, herkes hakeme isyan ederken sadece bir kişi sakin ve bu kişi futbolcularına tüm gücüyle “Devam edin, golü atacağız” mesajını veren Hikmet Karaman… Çünkü hoca biliyor ki takımı iyi oynuyor ve karar artık verilmiş, geri dönüşü yok ve bunu kontrol edemez fakat saha içindeki oyunu kontrol edebilir ve maçı kazanabilir, nitekim verilmeyen golde asisti yapan ArtemKravets çok temiz bir kafa golüyle maçı kazandırıyor. İşte burada hocanın çözüm odaklı yapısı ortaya çıkıyor; eğer orada tipik bir hoca gibi o da hakeme yüklense dolayısıyla herkes enerjisini hakeme yüklese, o gol belki hiç atılmayacaktı.
Öğrenme İsteği ve yenilikler
Bunca yıllık tercümanlık mesleğimde ilk defa bir hocanın bana çevirmem için farklı ligler üzerine yapılmış spesifik araştırmalar verdiğini gördüm. Ferguson’un, Bielsa’nıntürk medyasında yayınlanmamış röportajları, La Liga üzerinde yapılmış koşu mesafesi/pas isabeti ve sonuç odaklı birçok akademik makaleler. Aslında bunlar bir teknik direktörün zaten yapması gereken şeyler fakat maalesef ülkemizde bu anlayış henüz tam anlamıyla oturmamış vaziyette. Hocanın bu çevirttirdiği yazılardan takıma uygulayacaklarını seçmesi ve toplantılarda bunlardan bahsetmesi de aslında teoriyi pratiğe uygulamasının ne kadar iyi olduğunu gösteriyor.
Taktik ve idman metotları
Aslında tercüman olarak taktik/teknik yorumu yapmak iş sınırım açısından biraz haddime değil fakat hocanın yaptığı her analiz toplantısına giren biri olarak ne kadar net şeyler istediğini, bunları isterken oyuncularının kapasitelerini gözetmesi, istisnasız her oyuncunun en iyi özelliğini geliştirmesi kayda değer. Örneğin hoca geldikten sonra daha dikine ve özgüvenle oynayan Chery ve Mensah, sağdan bitmeyen enerjisiyle sürekli bindirmeler yapan TiagoLopes’in daha fazla ceza sahasına girmesi(eskiden bindirmeyi nedense korner direğinin oralarda sonlandırırdı), Kana’nın topla sürekli çıkışları(Sivas maçında golle burun buruna geldiği pozisyon hocanın Kana’ya verdiği özgürlükle oldu) Kucher’in orta saha oynaması, bitme noktasına gelen Kravets’in hücumda takımı sırtlaması, Umut’un kanat olarak büyük katkısı hocanın hem takım bütününe hem de oyuncularının bireysel özelliklerine yaptığı katkılardan.
Hocanın idmanları hem genel hem de sonraki maça özel hazırlıklar sağlar, asla sıkılmazsınız. Modern futbolda çok önemli olan ama futbolcuların çok sevmediği interval koşuları bile toplu idmanlara yedirebilen bir metoda sahip. İdmanlarda gereksiz ve uzun konuşmalar yerine net ve sert ikazlarla tempoyu asla düşürmemesi de futbolcuların yoğun ama kaliteli idman yapmasını sağlıyor.
Aslında yazımda daha birçok anıya yer verebilirim fakat fazla uzun olmasını istemem. İkinci yarı yaşanan büyük maddi sıkıntılar, maaşı bırakın haftalarca prim almayan futbolcular, gençleri saymazsak sadece 11 futbolcu ile oynanan maçlar, zaman zaman maddi sıkıntılar yüzünden idmana çıkmak istemeyen futbolcular –yanlış anlaşılmasın, takımın gösterdiği karakter inanılmazdı ama maddi konular cidden büyük problemdi- bırakın futbolcuları ben bile tercüman olarak para alamadığım için işimi yapmak istemiyordum, böyle bir ortamda eğer Hikmet Karaman olmasaydı şu an BeinSport uygulamasını açtığımızda bugün göreceğimiz manşet “Kayserispor’a bir darbe de Kasımpaşa’dan” olacaktı.
Hikmet Karaman gibi nevi şahsına münhasır bir insanı tanımış olmak, onunla çalışmak hayatım boyunca unutamayacağım tecrübelerden biri oldu. Yazımı da hocaya en çok benzettiğim Bielsa’nın sözüyle bitireyim:
“Yeni fikirleri olan bir adam delidir, ta ki fikirleri onu zafere götürene dek.”